uykusuz ve endişeli bir gece dahanın ardından,
gecikmiş olmakla kahvaltısız koşmanın verdiği mide spazmlarıyla birlikte, ahh.. keşke duşu akşam alıp, gece kirlenseymişim, saçımı yine hep kısaltıp, ömrümü uzatsaymışım, keşke maillerde yabancı bir sesi aramasaymışım boşunalarlaların arasında. kulağına gelen "eksen" sesiyle koşmanın hazzına varan, eline tutuşturulan gaste'yi veren kadının toprak duruşunu hayretle izlerken masmavi ve inatla hemen yanındayken virajı alan minibüse atlayıp işe yetişen... nedenlerini sorgulamayı,neden burasıları bir yana koyuverip,
koridorlarında çok bilir halde elini kolunu sallaya sallaya,
beğenildiğinin farkında olmanın verdiği hazla, belki alışık olamadığı topuklu ayakkabıdan, belki sürekli oturduğu bilgisayar masasının verdiği rahatsızlıkla
aşırı dik duran sırtı ve geniş gösterme telaşında olduğu omuzlarıyla; genizden gelen eski türk filmi kıvamındaki sesini telaşla tüketirken, gözlerinin merakından, ankakuşundan göz orospusuna varan sıfatlarıyla;
beğenildiğinin farkında olmanın verdiği hazla, belki alışık olamadığı topuklu ayakkabıdan, belki sürekli oturduğu bilgisayar masasının verdiği rahatsızlıkla
aşırı dik duran sırtı ve geniş gösterme telaşında olduğu omuzlarıyla; genizden gelen eski türk filmi kıvamındaki sesini telaşla tüketirken, gözlerinin merakından, ankakuşundan göz orospusuna varan sıfatlarıyla;
hep yarım..
hep eksik... hep yorgun ama hep gülen... gülen haliyle gün boyu çalışıp, çalıştıkların kazandırmadıklarını hayal ederek, hayallerinin ücretini mesaiyle öderken, her maaşında, ekdersinde bankanın kestikleriyle, ona buna verdikleriyle vicdan rahatlatan... her günün sonu sonsuz bir koşturmaca ve her gün belki rol kapmaya, belki dil öğrenmeye belki gezmeye, belkii bitmeyen tezinee...
ama hep memnun yarım kalmış bir dolu hayatlardan
ama her biri soğuk bir başınayken...
mağrurluğunu borçlu, dokunmadan, istemeden olgunlaştırdığı delikanlıların ardından bakarken anne gibi... aşkın şiirini gülünü esaret sayan...
hep eksik... hep yorgun ama hep gülen... gülen haliyle gün boyu çalışıp, çalıştıkların kazandırmadıklarını hayal ederek, hayallerinin ücretini mesaiyle öderken, her maaşında, ekdersinde bankanın kestikleriyle, ona buna verdikleriyle vicdan rahatlatan... her günün sonu sonsuz bir koşturmaca ve her gün belki rol kapmaya, belki dil öğrenmeye belki gezmeye, belkii bitmeyen tezinee...
ama hep memnun yarım kalmış bir dolu hayatlardan
ama her biri soğuk bir başınayken...
mağrurluğunu borçlu, dokunmadan, istemeden olgunlaştırdığı delikanlıların ardından bakarken anne gibi... aşkın şiirini gülünü esaret sayan... esirken üşüyen,
üşüdüğünde ısıtıcının yanında
üşüdüğünde ısıtıcının yanında
kedi -kadar minik- kıvrılan,
korkak, masum, adi ve yalnız...
27 yıl sonra elde kalan.
ne dersek diyelim,
korkak, masum, adi ve yalnız...
27 yıl sonra elde kalan.
ne dersek diyelim,
ben olmanın vergisi "olması gereken"
ben olmayı aşka değişmek... sırada bu var beynimi pişiricek.
1 yorum:
müşkül bir alışveriştir, "ben olmayı aşka değişmek"
Yorum Gönder