içteki çoşkuyu kazıyanmidenin üstünde göğüs kafesi arasındaki baloncukları söndüren, nefessiz bırakan
elimizden çok yüreğimizin dokunduğu insanlar,
aynı sıcaklığı hissedebilselerdi...
balonların renk cümbüşüne hayran kalıp,
sırf hayranlıktan izin verirlerdi belki mucizelerin yanar dönerliğine...
hem insan yanılmıyor da
yüreğiyle dokunduğunda.
"yüreğinin götürdüğü yere git"
çok satılanlarda harcanmasaydı, güneş altında solmasaydı plajlarda
belki bu kadar gücendirmezdi beni
avuç içi kadar kırmızı kanlı bir parça etten bahsetmek.
şimdi sıcacık evimdeyken istediğim
tül perdenin ardındaki kapıların açılıp
içime nefes aldırması yalnız.
dışarıda fırtınaya benzer serin bir rüzgar.
tüm serinlik sesleri içimden geçse de
sele tutulmuş kuru çağlayan, yıkıp geçse bir başına enkaz yaratsa...
"içimdeki deniz'i" izledim..

- malumdur o zaman bu bedbahtlığın yegan sebebi:) -
filmin kaptanı
"bir babayı evladının ölmesinden çok, ölümü gerçekten istemesidir" demişti ...
baba değilim, asla da olamayacağım malum.
-bu inadımla anne olmam da zor ya neyse.-
anlamak kolay olsa gerek yine de.
"canınızın; insanlığın yegane ortaklığını terk edecek kadar mutsuz oluşu."
bu sürekli ölüm döşeğinde olup,
son nefesi verememek kadardır ancak!
düşünürken bile nefes aldıramayacak kadardır.
...
şimdi baktığımda kendime
filmdeki yatalak adamdan tek farkımın hareket özgürlüğüm olduğunu biliyorum.
bu özgürlük elimde meydanlara çıktığımda
kapana sıkışmış bir fare gibi aynı dört köşeden dönüyorsam,
orta parmağımı dilediğimde kullanamıyorsam,
elimde kalan sadece koşmak.
abartıp bazen yüzmek, hatta zıplamak ...
...
önceki hafta -sevmediğim halde-
bayan olmanın verdiği garip duygularla
indirimler ve bunalım arasında sıkışıp
gittiğim alış-veriş merkezinin girişindeki güvenlik görevlisi
radyasyon yüklü kapısız çerçeveden geçmeden hemen evvel
"hep gül olur mu" dedi, gülümseyerek.
o anda farkettim, yüzüme yapışan sakin gülümsemeyi.
işten kalmıştır dedim ama
birden sevdim onu.
artık bir karakteri vardı aptal gülüşün.
vardı ki farkedildi
benden bağımsız.
vardı ki tüm mesaisinin yorgunluğu üzerindeki bir insanı da beraberinde gülümsetti.
....
birden gün içindeki %18'lik gri yok oldu.
(bilenler bilir. bilmeyenler linklere bakabilir:) )
günü yaşamayı seçtiğim
anımı pozlandırdığım noktanın öneminide bir fotoğrafı bilen anlar.
bir de yazılarımı çoktur okuyup,
anlamsız karmaşadan birşeyler anlama yeteneğine sahip ulu insanlar...
http://www.sakaryacevreorman.gov.tr/seminer/Fotograf-3.pdf
http://www.ifsak.org/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder